Ana içeriğe atla

Katkılı Hazır Yiyecek ve İçeceklerin Zararları - Dr Aidin Salih

Katkılı Hazır Yiyecek ve İçecekler Marketlerdeki bütün uzun ömürlü ürünler, sağlığı, özellikle çocukların sağlığını tehdit etmektedir. ("GMO" bölümüne bakınız.) Bu gıdalar metabolizmayı, bağışıklık sistemini ve genetiği ciddi şekilde etkiler; sindirilemediği için birikinti ve damar tıkanıklıklarına neden olur. Vitamin ve protein üretimini, su yapısını, vücudun su oranı ve su terkibini bozarak, yaşlanmayı hızlandırır; alerjilere ve çeşitli hastalıklara sebep olur. Bu faktörleri göz önünde bulundurarak diyebiliriz ki, 10-12 yaş grubu çocukların büyük çoğunluğu artık, bu gıdaların bağışıklık sisteminde, beyinde ve üreme organlarında oluşturduğu tahribatlar sonucu, şimdiden küçük birer ihtiyar gibidir. Dünya gıda endüstrisinde, binlerce çeşit ve milyonlarca ton katkı maddesi kullanılmaktadır. Hazır gıda kullanmakta sakınca görmeyen biri her gün yaklaşık 2000 çeşit yapay katkı maddesi tüketmektedir: Tatlandırıcı, tat verici, kıvam koruyucu, kıvam artırıcı, renklendirici, renk koruyucu, beyazlatıcı, bozulmayı önleyici, nem tutucu, boya, arama, vs. Yiyecek endüstrisi, kullanılan katkı maddelerini ambalaj üzerinde belirtmek zorundadır. Fakat bu zorunluluk, üreticinin sadece kendi kattığı maddelere mahsustur. Mesela, bir fırın, ürettiği bir üründe su, maya, tuz, yağ, yumurta ve şeker gibi kullandığı malzemeyi belitmek zorundadır, fakat bunların içerdiği katkı maddelerini belirtmek zorunda değildir. Bununla birlikte, katkı maddelerinin üretim metodunu da belirtmek zorunda değildir. Tamamen katkı maddelerinden oluşan; şeker, sakız gibi 10 cm2'den küçük, ambalajlı ürünleri üretenler de katkı maddelerini belirtmek zorunda değildir. Zeytin, et, peynir, ekmek, baharat, baklagiller, tahıl, kuruyemiş, taze meyve ve sebze gibi açık satılan yiyeceklerde, lokanta veya pastanelerdeki ürünlerde de katkı maddelerini belirtme mecburiyeti yoktur. Örnek olarak en yaygın kullanılan basit bir sakızın içindekilere bakalım: 1- Sakız mayası.: Sakızın ana maddesidir. Ambalajda belirtilmeyen, sakız mayasının içindekiler şunlardır: Kauçuk, vaks, antioksidan, elastomer, reçine, venil polimer, parafin ve katkı maddeleri (katkı maddelerinin sayısı ve türü belirtilmemiştir). 2- Tatlandıncılar (7 tane): Doğal olmadığı için bunların tamamı sindirimi bozar, alerjilere yol açar, diyabete zemin hazırlar. Ayrıca her birinin özel zararları da vardır. ("En Yaygın Kullanılan Katkı Maddeleri" bölümünde Aspartam'a bakınız). 3- Doğala özdeş aramalar (3 tane): Rekombinant-DNA ve nanoteknoloji yöntemiyle üretilenler beden-ruh dengesini ve hormanal dengeyi etkiler. "Aromalar'' konusuna ve "Zihin Kontrolü" bölümüne bakınız.) 4. Gliserol (Nem tutucu): Büyük ihtimalle domuz ürünüdür. Mezbaha atıklarından da elde edilebilir. 5. Lesitin (Emülgatör): Büyük oranda domuz ürünüdür. Bitkisel olanda "soya lesitini" yazar, ancak bu da genetiği değiştirilmiş soyadan elde edilir. 6. Parlatıcılar (2 tane): Biri, "şellak."tır ki genetiği değiştiritmiş bir tür bitten elde edilir. Alerjilere ve beklenmeyen yan etkilere yol açabilir. Diğeri ''karnauba mumu"dur. Aslında kağıtçılık ve mobilyacılık gibi sanayilerde kullanılan sentetik bir mumdur. Her ikisi de bir çok ülkede yasaklanmıştır. 7. Titanyum dioksit, E 171: Renklendirici ve nem tutucudur. En tehlikeli maddelerden biri olan titanyum dioksit için (En Yaygın Kullanılan Katkı Maddeleri) ve (Zihin Kontrolü), bölümüne bakınız. Gördüğünüz gibi 2,5 gramlık küçücük bir sakız en az 34 tane katkı maddesi içerir. En az diyoruz çünkü her bir katkı maddesinin 2-7 tane kendi koruyucu, renklendirici, nem tutucu katkıları vardır. Sakızın üzerinde "laksatif etki (ishal) yapabilir" ve "Sakızdır, yutmayınız" uyarıları yer alır. Çocukların bu uyarıyı anlaması beklenemez ve küçük çocukların hepsi sakızı yutar! Katkı maddelerini savunanlar "Katkı maddelerinin içinde zararsız hatta faydalı olanlar vardır" diyebilirler. Birkaç yıl öncesine kadar bu doğru olabilirdi, ancak bugün katkı maddeleri farklı malzemelerden, farklı teknoloji ve yöntemlerle elde edilmektedir. Üretim metodlarının, içeriğinin ve kaynaklarının, güvenli, tehlikeli veya şüpheli olup olmadığının belirlenmesi kesinlikle mümkün değildir. Örneğin, Karaten (E160) Doğal Avitamini kaynağıdır ve doğal bitki pigmentlerinden, betanin (E162) ise kırmızı pancardan elde edilebilir. 40 yıl önce doğal bitkilerden elde edilen bu katkı maddelerinin üretim şekli değiştiği halde hâlâ "güvenilir" sınıfında yer almaya devam etmektedir. Bu katkı maddeleri, artık rekombinant DNA yöntemiyle elde edilmektedir ve "tehlikeli" hale gelmiştir. Ürün ambalajlı veya ambalajsız olsun, ambalaj üzerinde içindekiler belirtilsin veya belirtilmesin, üründe kullanılan katkı maddelerinin gerçek sayılarını ve kaynaklarını tespit etmek mümkün değildir. Her üründe kullanılan onlarca çeşit katkı maddesinden bazıları tek başına zararlı olmasa da, bir arada zararlı olabilir veya birbirinin zararını artırabilir (sinerjizm etkileşimi), ya da vücuttaki her türlü madde, alınan ilaçlar, besinler ve depolarda birikenlerle tehlikeli bileşimler oluşturabilir. Ancak en sık kullanılan katkı maddeleri tek başına da çok zararlıdır. En Yaygın Kullanılan Katkı Maddeleri Aspartam, E-951 Aspartam, en yaygın kullanılan, şekerden 180-200 kat daha tatlı bir sentetik tatlandırıcıdır. Rekombinant-DNA yöntemi ile elde edilir. Çikolata, sakız, et ürünleri, ketçap, soslar, gazozlar, şekerlemeler, ilaçlar, diyet yiyecek ve içeceklerde ve pastanelerde şeker yerine kullanılır. Gıda sektöründe değişik isimlerle, ancak en çok Aspartam, fenilalanin ya da Surel diye adlandırılır ve etiketlerde bu şekilde yer alır. Çoğu zaman sakarin veya siklamat ile de karıştırılarak kullanılır. Bu karışımlara Alfasfit, Aspamiks, Aspasvit, Svitli, Aspartin, Evrosvit vs adı verilir. Aspartam içeren tatlandırıcılar etikette sadece "tatlandırıcı" olarak da bildirilebilir. Aspartamın % 60'nı fenilalanin oluşturur. fenilalanin tüm biyokimyasal süreçlerde ve protein üretiminde yer alan en önemli aminoasitlerden biridir. İnsan bedeni her gün protein ile alınan fenilalanine ihtiyaç duyar. Sentetik fenilalanin yapı olarak doğalma göre çok daha aktif olduğundan doğal fenilalanin yerine geçer, onun bütün fonksiyonlarını üstlenir. Böylece hazır ürünlerle sentetik fenilalanin alanlar ruhsal ve fiziksel olarak ona bağımlı hale gelir. Ruhsal bağımlılık: Fenilalanin, vücutta tirozin aminoasidine dönüşür, tirozinden ise ruh halini ve ağrı hislerini yöneten dopamin ve noradrenalin üretilir. Bu da sentetik fenilalanin kullanan kişide ruhsal bağımlılığa neden olur. Ayrıca fenilalaninden cinsel dürtüleri yöneten feniletilamin meydana gelir ve aşık olma duygusunu tetikler. fenilalaninden üretilen hormonlar fikir üretimi sürecinde etkin rol oynadığından hafıza, öğrenme ve düşünme kapasitesi de doğrudan etkilenir. Bu yüzden aspartam bağımlısı insanlar çikolata yemeden veya aspartamlı bir içecek içmeden zihinsel çalışma yapamazlar. Fiziksel bağımlılık: Aspartamda bulunan sentetik fenilalanin etkin olarak metabolizmaya dahil olur, pankreas, karaciğer, tiroid bezi ve böbreküstü bezinin hormon üretimine katılır. En önemli tiroid hormonlarından olan tiroksin ile pankreas hormonu olan insülin fenilalanin vasıtasıyla üretilir ve metabolizma atıklarının böbrek ve karaciğer yoluyla atılması fenilalanin vasıtasıyla sağlanır. Kısacası fenilalanin vücudun en önemli fonksiyonlarının tümünü kontrol eder ve böylece sentetik fenilalanin kullanan kişi ona tamamen bağımlı hale gelir. Vücutta sentetik fenilalanin dönüşüm döngüsü bozulduğunda (ki bağışıklık sistemi tamamen çökene kadar sürekli olarak bozulacaktır) vücudun tüm dokularında özellikle beyin ve üreme organ dokularında bu maddenin kendisi ve toksik atıkları birikir. Birikim yerlerindeki dokuların hücreleri ve sentetik fenilalanin iştirak ettiği tüm süreçler tahrip olur. O zaman, kronik sentetik fenilalanin zehirlenmesi belirtileri ortaya çıkar: kronik yorgunluk, döküntü, bayılma, kas ağrıları, göz kapaklarında, dudaklarda, ellerde ve ayaklarda şişme, eklem ağrıları, bulantı, çarpıntı, anksiyete, şişmanlık, baş ağrısı, baş dönmesi, huzursuzluk, depresyon, tiroid ve nörolojik rahatsızlıklar, hafıza kaybı, spazm, epileptik nöbetler, beyinsel özürler, üreme organlarında sorunlar, duyma yetisinin zayıflaması veya kaybı, ağır karaciğer ve böbrek patolojileri. Aspartamın beyin tümörü, skleroz, epilepsi, parkinson, alzheimer, zihinsel gerilik ve diabete neden olduğu saptanmıştır. Sentetik fenilalanin sperm ve yumurtaları zehirler ve mutasyona uğratır. Aspartam hamilelikte doğrudan ceninin gelişimini etkiler; kullanılan miktarın çok az olması veya uzun zaman önce kullanılmış olmasının önemi yoktur. Aspartamı yasaklayan veya kullanımına sınır koyan ülkelerde, kısırlık, doğum kusurları, gelişme çağındaki çocuklarda zihinsel ve ruhsal problemIerin oranı hızla azalmakta, Türkiye'de ise aynı hızla artmaktadır. Gıdalarda, hayvan yemlerinde veya tedavi amacıyla dünyada her yıl 2 milyon tondan fazla üretilen sentetik aminoasitlerde en büyük oranı fenilalanin ve glutamik asit oluşturur. Sodyum nitrit (E 250): Nitrat-Nitrit'ler içinde Türkiye'de en çok kullanılan katkı maddesidir. Tüm işlenmiş et ürünlerinde (sosis, salam, pastırma, sucuk) hem koruyucu, hem renklendirici, hem de lezzet arttırıcı olarak kullanılır. Et ürünleri ile alınan sodyum nitrit, vücutta, kanserojen bir madde olan nitrasamine dönüşür. Nitrosaminler, doku hasarına, mutasyona ve kansere neden olur (kolon kanseri, karaciğer kanseri, pankreas kanseri, beyin kanseri, lösemi vb.) Sodyum nitritli ürünler, baş dönmesine, baş ağrısına, nefes alma zorluğuna da neden olabilir. Nitrit ve nitratlar hemoglobini etkileyerek dokuların oksijen almasını ve beslenmesini engeller. Kemik iliği dejenerasyonuna ve bunun sonucunda kemik iliği yetmezliğine ve ağır anemilere neden olabilmektedir. Sodyum Sülfit (E221): Türkiye'de, en geniş alanda ve en sık kullanılan sülfitleyicidir. Gıda maddelerinde ve ilaçlarda renk ve kıvam koruyucu, bozulmayı önleyici ve beyazlatıcı olarak kullanılır. Fermente içeceklerde, salata soslarında, bira ve şarap gibi içeceklerde bulunur. Şekerleme, peynir, sakız, dondurma, bisküvi, çay, reçel, jöle, konserve, çeşni, meyve suyu, kuru meyve, kuru sebze, pakedi deniz ürünü, hazır çorba, salam, sosis, sucuk, kurutulmuş et, dondurulmuş patates ve balık ürünlerinde kullanılır. Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin yaptığı araştırmalarda, sodyum sülfitin besin ve ilaç yoluyla alınmasının, öğrenme ve hafıza gibi beyinsel fonksiyonlarda bozulmaya neden olduğu ve bozulmanın zamanla daha ileri boyutlarda seyrettiği tespit edilmiştir. Sülfitler göğüste sıkışma, karın ağrısı, kurdeşen, ishal, kan basıncının düşmesi, beyinde yanma hissi, halsizlik ve kalp çarpıntısına neden olur. Ayrıca sülfitler, astım hastalarında astım ataklarını tetikler. Sodyum Nitrit (E250) ve Sodyum sülfit'in zararı en fazla cenin, bebek ve çocuklar üzerinde görülmektedir. Formaldehit: Her tür ürünün bozulmasını önler. Sıva, duvar kağıdı, tekstil, halıfleks, boya, yağlı boya, lastik, mobilya, her çeşit deterjan ve vücut bakım ürününde kullanıldığı gibi; et, balık, sucuk, yağ, tahıl, hayvan yemi, tohumluk ve bütün aşılarda kullanılır. Formaldehitin en yaygın kullanıldığı alanlar, sıkıştırılmış tahtadan yapılan yer döşemeleri, dolaplar, duvar kaplamaları, mobilyalar, oda spreyleri, dokuma kumaşlar, deterjanlar, döşeme cilaları, duvar kağıtları, halılar ve boyalardır. Evin ısı ve nemi ne kadar yüksek, ev eşyaları ne kadar yeni ise, havaya karışan formaldehit miktarı o kadar fazladır. Aroma ve emülgatör türü bütün katkı maddelerine bozulmayı önleyici olarak katılır. Ayrıca mantar hastalıklarında ve tıbbi laboratuarlarda sterilize edici ve koruyucu sıvı olarak kullanılır. 50 yıldır yoğun bir şekilde kullanılan Formaldehit, güçlü mutajen ve alerjenler arasındadır ve ödem, kronik rinit, bronşiyal astım, alerjik gastrit, kolit ve aşırı duyarlılığa neden olabilir. Aşırı duyarlılık ise bir sonraki formaldehit etkileşiminde daha şiddetli bir reaksiyona yol açabilir. Gıda, kozmetik, ev eşyası, sigara dumanı, egzos gazı ve inşaat malzemesinden direk vücuda giren veya havaya karışan formaldehit mide suyu ile reaksiyona girdiğinde kanserojen bir madde oluşturarak burun kanseri, akciğer kanseri, beyin kanseri ve lösemiye yol açabilir. Titanyumdioksit (Ti02) (E 171): Dünyada en yaygın kullanılan mineraldir ve nanoteknolojinin 3 ana maddesinden biridir. Doğal bir mineral olan titanyumdioksit, nanoteknoloji yöntemiyle atom yapısı değiştirilerek çok aktif bir nano parçacık formuna getirilmiştir (yeniden inşa edilmiştir). Işığın (foton) titanyumdioksit nanoparçacıklar üzerine düşmesiyle, organik madde, kimyasal reaksiyon sonucu parçalanmaya başlar. Bu yapay süreç, bitkilerde gerçekleşen fotosenteze benzer. Fotosentez, bitkilerin güneş ışığının etkisiyle karbondioksit ve sudan, organik madde yani besin üretmesidir. Ancak, titanyum dioksit, fotosentezden farklı olarak tam tersini yapar, yani organik maddeleri parçalayarak karbondioksit ve suya ayrıştırır. Bunun anlamı şudur: Titanyum dioksit nano parçacıklar, herhangi bir organik madde ya da canlı hücreye temas ettiğinde, organik madde veya canlı dokunun parçalanmasına neden olan kimyasal reaksiyonu başlatabilecek korkunç bir yetenektedir. Günümüzde titanyumdioksit şekerleme, reçel, sakız, pudra şekeri, toz şeker, küp şeker, tuz, karbonat, sütlü içecekler, süt, süt tozu, peynir, peynir altı suyu, margarin, un, hamur, tavuk, et, balık, deniz ürünleri, soya ürünleri gibi gıda maddelerinde; tıbbi ilaçlarda, vücut bakım ürünleri, her türlü kozmetik, krem, diş macunu, diş beyazlatıcı, sabun, deterjan ve temizlik ürünlerinde beyazlatıcı, bozulmayı önleyici veya nem tutucu olarak kullanılır. Özellikle kirli havayı temizleme, baraj, nehir ve göllerden içme suyu elde etme amacıyla hava ve suya titanyumdioksit nano parçacıklar serpilmektedir. Kendi kendini temizleyen camlar, kaplama malzemeleri, duvar boyaları, eşarp, kumaş ve giysiler titanyumdioksit nanoparçaçıklar ile üretilmektedir. Ağız, deri ve nefes yoluyla vücuda giren nano parçacıkların organizmayı hiç bir şekilde terk etmediği, dokularda çöküntü olarak biriktiği, akciğerIere büyük hasar verdiği tespit edilmiştir. Ayrıca nano parçacıklar bulunduğu ortamda canlı hücrenin yapısına nüfuz edebilme ve bunun sonucunda da bütün hücrelerde, özellikle beyin hücrelerinde hasar oluşturma ve genleri mutasyona uğratma yeteneğine sahiptir. Kozmetikler ve güneş kremlerinde büyük oranda kullanılan ve cilt tarafından emilen titanium dioksid ve çinko oksid nano parçacıklar ışığa karşı duyarlıdır, serbest radikaller üretir ve güneş ışığına maruz kaldığında deri hücrelerinde DNA hasarına yolaçar; ciltte bir yara varsa deri yoluyla kan dolaşımına karışır. Bir kez kan dolaşımına giren nano parçacıklar bütün bedende dolaşabilir, beyin, kalp, karaciğer, böbrek, dalak, kemik iliği ve sinir sistemi de dahil olmak üzere organiara ve dokulara nüfuz edebilir. Nano parçacıklar hücre içine girebilir, mitokondri ve hücre çekirdeği tarafından içeri alınabilir, mitokondri de büyük yapısal hasara, dolayısıyla enerji ve protein üretiminin bozulmasına, DNA mutasyonu ve hücrenin ölümüne sebep olabilir. Nanoparçacıkların en fazla yayılma alanı bulduğu organ karaciğer olarak görülmekte, dalak onu izlemektedir. Karaciğer hastalıklarında zararsız yabancı madde birikiminin bile karaciğer fonksiyonlarını zayıflattığı ve karaciğere zarar verdiği bilinmektedir. Gıda endüstrisinde kullanılan renklendiricilerin yan etkileri hakkında birçok araştırma yapılmıştır. Araştırmalarda bu katkı maddelerinin genotoksik etkilere, harmanal bozukluklara, davranış bozukluklarına ve nöralojik rahatsızlıklara yol açtığı kanıtlanmıştır. Ti02, dünya genelinde toplam renklendirici madde üretiminin tek başına %70'ini oluşturmakta; ayrıca çeşitli sebeplerle bütün renklendiricilerde de kullanılmakta; dolayısıyla gerçekte bu oran daha da yükselmektedir. Bugün her bir insanın yalnızca içme suyu ve gıdalardan günde ortalama 300 gram titanyum dioksit tükettiği düşünülmektedir. Nanomateryaller endüstriyel atıklar ve ev atıkları yoluyla çevreye karıştıkları zaman toprak ve su mikroflorasını bozar. Bu da besin zincirinde değişimlere sebep olur. Araştırma sonuçlarına göre Ti02 nanoparçacıkları spermlerde hareketlilik ve yoğunluğu azaltır, ömrünü kısaltır, ileri düzeyde anormalliklere ve testesteron seviyesinin düşmesine sebep olur. Histopatolojik bulgularda Ti02'in sperm kılıfında epitelium kalınlaşması ve erbezlerindeki kan damarlannda varikosele sebep olduğu gözlemlenmiştir. Bunun yanısıra dokuları tuttuğu için kilo almaya engel olduğu tespit edilmiştir. Bütün bu araştırma sonuçlarına rağmen insan organizmasına giren nanoparçacıkların kimyasal ve ruhsal olarak sebep olabileceği değişimierin büyüklüğü ve vehameti yine de tahmin edilemiyor. En çok kullanılan nanomateriyal özelliğine sahip olan TiOl son zamanlarda ziraatte de kullanılmaya başlanmıştır. Yukanda anlatılan ürünlerden uzak durarak titanyum dioksidin zararlanndan korunmak mümkün olabilir ancak titanyum dioksidin zirratte kullanılması korunmayı imkansız hale getirmektedir. Et73 Alüminyum hidroksit: Aşılarda koruyucu, ilaç ve şekerlemelerde renklendirici (gümüş rengi) ve nem tutucu olarak kullanılır. Karbonat, şeker, tuz gibi her tür toz ürüne katılabilen alüminyum hidroksit toksik veya alerjen olan her bir maddeye karşı (katkı maddeleri dahil), aşırı duyarlılığa neden olabilir. Alüminyum hidroksit beyin dokulannda birikir, zeka geriliğine, öğrenme zorluğuna yol açar. Çocuk felci, kas erimesi ve alerjiyi provoke eder. Dünyanın bir çok ülkesinde yasaklanmasına rağmen, Türkiye'de sadece aşı, ilaç ve şekerlemelere değil, sofra tuzuna bile katılarak, bebekler dahil, herkese yedirilmektedir. Gıdalarda katkı maddesi kullanımı yıkıcı hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunların bazıları şunlardır: Sindirim sisteminin bozulması, kronik toksik hepatit, böbrek ve böbreküstü bezi hastalıkları, üreme organlarında bozulmalar, kısırlık, endometriozis, kistler, kanser, diyabet, tiroid rahatsızlıkları, havale, hiperaktivite, davranış bozukluğu, otizm, baş dönmesi, baş ağrısı, depresyon, alzheimer, parkinson, MS, düşük tansiyon, yüksek tansiyon, titreme, alerjik kaşıntılar, egzama, astım ve aşırı duyarlılık ... Katkı maddeleri üzerine pek çok ülkede yapılan araştırma sonuçları dehşet vericidir. Ancak bu ürpertici gerçeğe rağmen, üretici firmaların ve parayı elinde tutanların karşısında, sesini yükseltecek, yorum yapacak veya kampanya başlatacak bir topluluk veya kamuoyu oluşabilmiş değildir. ("GMO" bölümüne bakınız.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tıbbi İlaçların Zararları - Dr Aidin Salih

Amerika'da her yıl yaklaşık 250.000 kişi tıbbi hatalar yüzünden ölmektedir. Bunlardan 127 bini hastahanede, yanlış ilaç verildiğinden veya ilaçların yan tesirleri yüzünden ölmektedir. İlaçların yan tesirleri yüzünden hastane dışında ölenlere ait ise istatistik yoktur. Ancak onların sayısı mutlaka daha yüksektir. İlaçların yan tesirleri yüzünden hastalananlarla ilgili de hiçbir istatistik yoktur. Ancak tecrübeler gösteriyor ki, ilaçlar bütün hastalıkların temelinde yer almaktadır. Tıp literatürüne bakıldığında, ilaçların tahrip edici etkisiyle ilgili şu sonuçlara ulaşılır: Bazı ilaçlar kullanıldıkları dönemde, bazıları kullanımından haftalar, aylar, hatta yıllar sonra, bazıları ise doza bağımlı olarak yan etki gösterir. Birçok ilaç, kemik iliği dejenerasyonuna ve bunun sonucunda kemik iliği yetmezliğine ve ağır anemilere; karaciğer toksisitesine ve karaciğer yetmezliğine; böbrek yetmezliğine, kısırlığa ve başka birçok hastalığa neden olabilir. Hormonal sistemde dengesizliğe, DNA...

Aidin salih - "Uykusu çok olanın ruhu hasta, isi zordur".

Uykusu çok olanın ruhu hasta, işi zordur. Uykunun en iyisi 5 saati geçmeyendir. Yetişkin bir insan için 6 saat uyumak yeterlidir. Çocuklar ve ağır çalışanlar 7-8 saat, hastalar istedikleri kadar uyuyabilir. Saat 22-23'den 04-05'e kadar olan süre uyku için ideal zaman dilimidir. En geç, saat 24'e kadar yatmalı ve güneş doğmadan kalkmalıdır. Hazreti Ömer (radıyallahü anh) "Sabahın erken vaktinde uyumaktan sakınınız. Zira ağız kokusu, ruhi dengesizlik ve mizacın bozulmasına sebep olur", "Uyku, kuşluk vaktinde uyuyana akıl noksanlığı, ikindide uyuyana ise delilik getirir" demiştir. Güneş doğmadan kalkmak ve güneş batmadan uyumamak çok önemlidir, çünkü bu saatlerde bütün organları ve sistemleri faaliyete geçiren hayati hormonlar üretilir. Uyku sırasında bütün süreçler yavaşladığından hormonlar da yeteri kadar üretilemez. Dolayısıyla fazla uyku, hormon dengesizliğine ve buna bağlı hastalıklara, ayrıca ruhsal dengesizliğe sebep olur. Sağlıklı insanlar uykuda, s...

Hacamatın Faydaları - Dr Aidin Salih Geçek Tıp kitabı

Bir kimse ayın onyedi, ondokuz ve yirmibirinde hacamat olursa her dertten şifa bulur. Hadis-i Şerif Hastalıktan kurtulma veya sağlığı koruma amacıyla ölü hücre ve atık maddelerin yoğun olarak toplandığı belli noktalardaki tıkanıklık, kılcal damar ve ince damarlardan kirli kanı alma işlemine hacamat denir. Zamanımızda herkes karışık ve çok yediği, sentetik yağlar, katkılı yapay yiyecekler tükettiği, kimyasal ilaç kullandığı için hacamata ihtiyaç duyar. Peygamber Efendimizin (aleyhisselam) hacamatla ilgili çok sayıdaki hadisi şerifi hacamatın önemini göstermektedir: "Miraçta, Ya Muhammed (aleyhisselam) ümmetine kan aldırmalarını emret. Kan aldırmada sizin için şifa vardır' demeyen meleğe rastlamadım." "Hacamat, bütün hastalıklara şifadır." 'Tedavi olduğunuz şeylerin en hayırlısı hacamattır." "Kim hacamat yaptırırsa, herhangi bir tedavi görmemesinden, ona bir şey zarar vermez." "Boyundan ve kürek kemiği civarından hacamat olun....